Tarquinia | Roma’ya Yakın bir Ortaçağ Kasabası

ma etrafındaki ortaçağ kasabalarını keşfetmeye devam ediyorum. Bugün eşim ve 2 buçuk aylık oğlum Roma ile yola çıktık. Roma’nın aşıları bitmediği için yere bırakamıyoruz. O yüzden sürekli kucakta gezdi. Yine de keyfi yerindeydi :))

Tarquinia kasabası ilk başta ismi ile dikkatimi çekmişti. Klasik bir Latince örneği ve olduğu gibi kalmış, bugüne kadar uzanmış. Rakım yaklaşık 130 metre. Bu özelliği ile çevredeki düşmanlara karşı tepelere kurulmuş klasik bir ortaçağ kasabası özelliği taşıyor. Kasabanın etrafındaki yüksek sınır duvarlar ve sur içlerindeki gözetleme kuleleri de bizi o döneme götüren unsurlardan. Bilindiği üzere İtalya’daki bir çok ortaçağ kasabası, düşmanlardan ve özellikle Osmanlı saldırılarından korunmak üzere hem kıyıya uzak, hem de tepelere kurulmuşlardır. Barbaros Hayrettin Paşa ve Piyale Paşa bu kasabaların uykusuz gecelerine misafir olan komutanlardandır.

Fotoğrafta kasabaya giriş kapısının teras bölümünden deniz rahatlıkla görülebiliyor. Kasabaya girer girmez sizi Vitelleschi Sarayı karşılıyor. Etrüsk eserlerinin sergilendiği bir müze olarak kullanılıyor. Kasabanın bir çok yerinde uzun hatları ile gotik tarz yapıların en güzel örnekleri sergileniyor. Saray 1436-1439 yılları arasında yapılmış. Ancak Vitelleschi Sarayı hem gotik hem de rönesans tarzlarını bir arada barındıran nadir örneklerden.

Aşağıdaki fotoğraflarda yine 14. yüzyılın ortalarında yapılan Bruschi Sarayı’nı görüyorsunuz. 3 katlı bir saray. Ancak durumu maalesef pek iyi değil. Girişi ve avlusu biraz bakımsız kalmış. İçerisi kütüphane ve müze olarak kullanılıyor.

Ara sokakları keşfederken önüme bu güzel kilise çıktı. İçeriye girdiğimde bir vaftiz törenine denk geldim. Minik bir kız çocuğu, etrafında din görevlisi ve ailesi. Hep birlikte ilahiler söylüyorlar, alkış tutuyorlardı. Yakaladığım kadarı ile video çektim.

Vaftiz Töreni

Tarihi ve büyüleyici sokaklar özenle dizayn edilmiş restoranlar ve kafelerle dolu. Bunlardan birinde oturduk ve daha önce yemediğim bir şey sipariş ettim. Aslında formül basit. Pizza hamuru, içinde prosciutto crudo ve bufalo mozzarella peyniri. Ancak üçlemenin her biri başrole aday. Muazzam bir lezzetti. Kasabaya bensiz giderseniz, (ki bensiz gitmeyin :)) ) Therra Osteria e Carne al Fuoco restoranına uğramanızı öneririm. Atmosfer de oldukça etkileyici.

Aslında kasabanın gezilip görülecek bir çok noktası daha var ancak kucağımızda Roma ile bu kadar keşfedebildik 🙂 Bir sonraki keşifi sizinle yapmayı umuyorum. Bir sonraki hazinede görüşmek üzere.